20 Mart 2010 Cumartesi

KÖTÜ ALIŞKANLIK VE TOPLUM

Yaşadığımız çağ pek çok şey sundu bize. Her işi kolaylaştıran teknoloji çağı insanlara okyanusların derinliklerini uzayın sırlarını aşina kıldı.
İnsanlar yataklarına girip başlarını yastıklarına koyduklarında kolaylıkla uykuya dalamıyor. Herkes her şeyden şikâyetçi. Eşler birbirinden ve çocuklardan, çocuklar da hepsinden şikâyet etmekte. Bunalımın yansımalarını her gün basında görmekteyiz. Televizyonlara, gazetelerdeki haberlere bakıldığında, ülkemizin her bir yanının neredeyse suç mahalline döndüğünü söylememiz yanlış olmaz. Suç işleme oranı küçük yaşlara kadar indi. En olmayacak suç haberlerini bile kanıksadık, sıradan görmeye başladık. Bu açıdan bakıldığında kalbi huzursuz, buhranlı ve asık suratlı bir toplum olmaya doğru gittiğimizi hiçbirimiz inkâr edemeyiz. Huzur ve güven ortamında kişinin başaramayacağı, yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Ama maalesef Ülkemiz genelinde ve özelikler Bölge ve İlimizde ardı sıra adet haline gelen kötü alışkanlıklar maalesef gözler önüne serilince, çok korkunç boyutlar ortaya çıkıyor. İlimiz mahallinde şahit olduğum bir ibretlik durumu ifade etmek isterim. Ortalama olarak yaşları 14 -10- 7 ve de 5 olan dört tane Küçücük kız çocuklarını sigara içerken gördüm. O anki ortam gözlerimin önünden hiç mi hiç gitmiyor. Adeta sigara içerken yarışır halleri ve bir birlerine uzatmaları vahim bir tabloydu, yaşı büyük olan kızın ağzından çıkarıp en küçük yaştaki kızın ağzına sigarayı uzatması unutulmaz bir sahneydi.
Evet, bireysel Ailevi ve de toplumsal bir mesele olan kötü alışkanlıklar akan birer kan gibi içimizde, bu akan kanı ve kötü alışkanlıklara dur demenin zamanı. Acaba bu yavrularımızın hiç mi sahibi yok Annesi Babası yok, neden? Dışarıda ve başıboşlar? Bu yavrularımızın sınıflarında ders yapmaları gerektiği bir saate işlek caddenin bir köşesinde elerinde sigarayla oradan oraya gitmeleri akıl almaz bir şey. Kendi içimizde yaşadığımız mutsuzluğun, kalbimizin bir türlü huzura ermeyişinin keza toplumda genel olarak müşahede ettiğimiz umutsuzluğun ve yeis(Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü) halinin nedenleri elbette pek çoktur. Bunları belli birkaç madde altına sığdırmak mümkün değildir. İnsanın en büyük sorunu hiç şüphe yok ki, yaratılış gayesinden uzaklaşmasıdır. Aslında temel kural Allah’a gerçek anlamda kul olmamız ve bunun gereklerini yerine getirmemiz olmalı. Bu kural, gerçekleştiğinde bundan sonra da müminlerin hem kendi içlerinde huzuru yakalamalarını hem toplum güzelleşmesini sağlayacaktır. Netice itibarıyla, kötülüklerin fazla yer aldığı bir toplumda insanın tek başına kendisini etkilerden koruyabilmesi, buna ilaveten arkadaşlık yaptığı kimseleri güzelliğe doğru çekebilmesi çok zordur. Zira kendisi de zaafları olan birisidir. Bu nedenle, adı ne konursa konsun, insanın kendisini kontrol edecek, kalbindeki ahlâkî meziyetleri her zaman canlı tutacak, Allah ile olan bağını asla koparmayacak bir topluluğa ihtiyacı vardır.

MEHMET SALİH APARI

3 Mart 2010 Çarşamba

GÜL KOKUSU

Dalında gonca açmış gül
Zamanını iyi bilir bir gün
Renk verir etrafına sümbülü
Kokusu ferahlatır güne gün

Gülü bilmek değer vermek
Zamanı iyi değerlendirmek
Rengini iyi seçmek
Kokusunu algılamak

Kökten gelen hücreleri
Topraktan gelen bereketi
Şekli çizilmiş ibretli
Budanınca güzelleşir her yeri

İnsanoğlunadır hediye elden ele
Anlamlı günleredir paketiyle
Sevgiyedir dairdir her gülüyle
Anlayana değerlidir her şeyiyle

Gururlanma be zalim etrafına bak hele
Faydan var mı arkadaşa eşe
Yetim kalan mazluma el uzat hayır ile
Çiçek açan, koku saçan güle

Saçımdaki şefkat, fayda vermese
Yüreğimdeki merhamet olmasa çare
Neyleyeyim bunca şanı şöhreti kendime
Yaramasam insanı mahlûkata elim ile

Mehmet Salih APARI

Nefs ve Benlik

Nefis insana bu kâinattan faydalanarak lezzet alması için verilmiştir. Lezzet ise, faydalanmanın derin bir boyutudur. Şuur ve idrak sahibi bir varlıkta, şuuru kapanmadığı sürece bu faydalanmanın şükürle neticelenmesi beklenir. Kendi nefs ve gururumuzla hareket etiğimiz sürece toplumda sevme ve sevilme duygusunun çok zor durumlara düşeceğini bilmemiz lazım. Başkasının kusurunu görmek ve kendi kusurumuzu görmemekten gelmemiz hata olur. İnsanlığın yaratılışından buyana gelen kardeşlik şimdiki zamana da yansımalı ve önem verilmeli.
Benlik ve enaniyetlerin dizginlenemez olduğu bir dönemde özgüven ve "ben yaptım" deme gibi değişik tabirlerin gölgesinde nefislerin ukalalaştığını ve küstahlaştığını düşünüyorum. İnsan karakteri, kabiliyet ve istidatları ortaya çıkarılmalı, onların gelişmesine tabiî ki gayret gösterilmelidir. Fakat böyle bir neticeyi elde etmek için kullanılacak üslup ferdi şımartacak ve onu bencillik girdabına düşürecekse ondan uzak kalınmalıdır. Çünkü meseleyi şahsın dar imkânlarına, sınırlı iktidarına ve güçsüz iradesine bina etmek her şeyi daraltma ve zayıf bırakma olur. Her meselede "ben" diyen insan, artık nefsini merkeze kor, onu esas kabul eder, yaptığı her iş ve elde ettiği her başarıyla enaniyetini biraz daha besler. Nefis merkezli ve kendine çok güvenen öyle bir insan, azıcık sürçüp düştüğü bir yerde ise bütün bütün ümitsiz kalır, tutunacak yer bulamaz ve bir daha da doğrulamaz.
Doğruluğu, adaleti, güzelliği, ikramı, letafeti, lezzetleri sevmeyi dünyaya geldikten sonra öğreniyor değildir insan, bunları sevmek sevdirilmiştir insana. Yine adaletsizlikten, yalandan, kibirden, zulümden, iki yüzlülükten, ikrah edilen şeylerden nefret, öğretilmiştir insana. İnsan dünyaya geldikten sonra, kâinattaki herşeye, kâinatta kendini gösteren esma, sıfat ve şuunat-ı ilahiyeye karşılık gelebilecek derinlikte özüne önceden derc edilmiş bulunan şifresel anlamlar, çevresel imkânlar ve kişisel çaba dâhilinde çözülür, sonrasında insan birer duygu olarak hissettiği bu anlamları ifade edebilmeyi öğrenir.
İnsanın zaman içerisindeki sosyal ve düşünsel durumu bir doğru gibi değildir. İnsanı en güzel bir mahiyet ve kıvamlaşma halinde yaratan Zât adına insanın mahiyetine baktığımız zaman ise; ancak, nefsiyle, benliğiyle, aklıyla kalbi kadar barışık olabilen ve kalbinin Allah’tan gayrısına sevdalanması ile, vicdanının Allah’tan fazla acıma duygularına kapılması ile onların da nefis kadar, ene kadar riskli olabileceğini görebilen ve bu risklerden kaçınabilmeyi başarabilen bir insanın rahat ve doyurucu bir nefes alabileceği, aldırabileceği anlaşılmaktadır. "KENDİ NEFSİNİ BEĞENEN VE SEVEN ADAM, BAŞKASINI SEVMEZ"